Değişmeyi Öğrenmek – Bölüm 2

Değişmeyi Öğrenmek – Bölüm 2

Yazan: Cahide Akkuzu

Okuma süresi: yaklaşık 7 dakika

Bu yazı dizisinde değişime, yönetmemiz gereken bir zorluk olarak değil, bilinçli yaklaşıp değişmeyi öğrenebileceğimiz bir süreç olarak bakmayı öneriyorum. Değişim, aslında insanların yeni gerçekleriyle yüzleşirken ve onları içselleştirirken yaşadıkları 3 aşamalı bir geçiş sürecidir. William Bridges bu aşamaları bir kimlikten diğerine geçiş olarak; Sonlar, Nötr Alan ve Başlangıçlar olarak isimlendiriyor. İlk bölümde sürecin birinci aşaması olan ‘Sonlar’ aşamasına odaklandık ve uygulayabileceğiniz taktiklere baktık. Yazıyı okumak için:

LİNK

Bu bölümde sürecin ikinci aşaması olan ‘Nötr Alan’ a bakacağız. Nötr alan aslında bir ara durum. Değişim sürecinin başlaması ile birlikte statüko bozulur. Kendimize yeni bir statüko oluşturana kadar yaşadığımız döneme Nötr alan denir. Bu süreç bir kimlikten diğerine geçene kadar yaşadığımız, hiç yaşamak istemediğimiz ve belirsizlikler ile dolu bir ara dönemdir. Araftayızdır, zordur, çünkü ne o eski kimliğimizdeyiz, ne de henüz yeni kimliğimize adım atabilmişizdir. Bu dönem bizi bir yoldan diğerine bağlayan bir tüneldir, bir tırtıl ile kelebek arasındaki koza dönemidir. Bu şekilde arafta kalmak bizi rahatsız ettiği için bu nötr alandan hızlıca çıkmaya çalışırız. Oysa, bu dönem kendimizi yeni bir ‘Başlangıç’ için hazırlamak için çok değerlidir, değişimi sindirmek ve yeninin temelini atmak için sorgulama, geçmişten öğrenme, cesaret, yaratıcılık ve risk almanın zamanıdır.

Zaman her şeyin ilacıdır denir. Kendimizi kandırıp, geçiştirip, zaman geçtikçe üstesinden gelirim diye düşündüğümüz şeyler, aslında benzer durumları tekrar yaşamamak için kendimize bizi koruyacak duvarlar örmemize sebep olur. Duvarları ördükçe, kendimizi korumak için konfor alanımızda kalırız. Potansiyelimizi ortaya çıkarmak yerine, kayıp yaşama korkusuyla alelacele geçiştiririz bu dönemi. Oysa, bu değerli ara dönemde kendimize zaman vermemiz çok önemli. Bu dönem bastırma dönemi değil, bu dönem yüzleşme dönemidir!

Zor bir durumdan çıkmanın en iyi yolu, içinden geçmektir – Robert Frost

Değişim sürecinde zorluklar ile mücadele ederken öfke, keder, inkar, kızgınlık ve üzüntü gibi güçlü duygusal aşamalardan geçebilirsiniz. Bunları bastırmak yerine, Robert Frost’ un ‘içinden geçme’ dönemi olarak adlandırdığı bu nötr alanı içinize sindirip kendinize zaman vererek geçirin. Faydalanabileceğiniz bir kaç öneri paylaşmak istiyorum:

  • Nötr alanda olduğunuzu ve bir kimlikten diğerine geçiş için bunun bir ara dönem olduğunu kabullenin, düşünce yapınızı buna odaklayın. Bu dönemi aceleyle geçme arzunuza karşı koyun, değişiklikleri hızlandırmaktan kaçının. Hiçbir şey kalıcı değil, bu dönem de zamanı gelince bitecek!
  • Verimliliğiniz konusunda kendinizden beklentilerinizi bu ara dönemdeki koşullarınıza göre tekrar tanımlayın.
  • Bu dönemde hayatınızdaki diğer tüm büyük değişiklikler ile ilgili kararları mümkün olduğu kadar sınırlandırın ya da tamamen askıya alın.
  • Bu dönemde yaratıcılığınızı kullanabileceğiniz yeni şeyler deneyin. Yeni şeyler keşfedin, yeni yerler gezin, yeni bilgiler öğrenin ya da bir kursa gidin. Kendi normaliniz dışında yeni bir şey yapın.
  • Bu dönem içerisinde kendinize kısa vadeli hedefler belirleyin, onları gerçekleştirmeye odaklanın.
  • Bu dönemde duygusal deneyimlerinizi bastırmayın, ortaya çıkmalarına izin verin. Öfke, kızgınlık veya endişe gibi duygularınızın farkına varın ve kabul edin, bunları uzaklaştırmaya veya değiştirmeye çalışmayın. Bu duygusal deneyimleriniz dikkatinizi neye çekmek istiyor? Karşılanmamış olan ihtiyacınız ne? Araştırın, kendinize yakın gördüğünüz kişilerle paylaşın, ya da günlük tutarak yazın.
  • Her şeyden önemlisi, bu ara dönemde, en sevdiğiniz arkadaşınıza nasıl davranıyorsanız, kendinize öyle davranın! Anlayış ve şefkatle!

Değişim sürecinin bu ikinci aşaması olan nötr alan dönemini bu şekilde geçirmeye niyet etmek kolaydır ama uygulamak hiç de kolay değil. Bu dönemde geçmişe özlem duymak, ya da geçmişle hesaplaşmak, pişmanlık duymak, ve gelecek hakkında kaygılanmak çok doğal. Bu duygular içinde doğal olarak değişime karşı içimizde bir direnç oluşur. Direnç kabullenmenin zıttıdır. Değiştirme gücünüz olamayan bir şeye karşı direnç gösterdiğinizde yeni kimliğinize ilerlemek için kendinizi engellemiş olursunuz.

En zeki veya en güçlüler değil, değişime en iyi şekilde ayak uydurabilenler hayatta kalır  – Charles Darwin

Değişime olan direnciniz bu ara dönemde farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Çok yaygın görülen dirençlerden bazılarını paylaşmak istiyorum:

  • Sihir olacağına inanmak – bu düşünce tarzında olan kişiler her şeyin tekrar eskisi gibi olacağını hayal ederler. Geçmişe tutunup kalırlar. Gerçekleri inkar ederler. ‘’Yarın sabah uyanacağız ve hayatımızda hiç Covid 19 olmamış gibi hayatımızı sürdüreceğiz’’ gibi bir sihir olacağına inanırlar.
  • Felaketleştirmek – Gelecekte başka nelerin ters gidebileceğini düşünmek. İçinde bulunduğunuz durumun olası etkilerini abartmak. En kötü senaryoları düşünerek kaygılanmak.
  • Kaçınmak – ara dönemde karşılaştığımız zorlukları ele almaktan kaçınma durumudur. Robert Frost’ un ‘içinden geçmek’ olarak yaptığı tarifin tam tersidir. Mesela yapmamız gereken zor bir konuşmayı yapmamak olabilir. Baş etmekte zorlandığımız duyguları yaşamamak için bazı ortamlardan, kişilerden veya konulardan kaçınma halidir.
  • Karamsar bir bakış açısıyla yaklaşmak – özetle kendimizi kurban moduna sokmaktır. İçinde bulunduğumuz durumu kişiselleştirmek ve kalıcı olduğuna inanmak. ‘Bu durum hep beni bulur, zaten hiç bir şey iyi gitmiyor, ayrıca bundan sonra da hep böyle olacak!’ tadında bir bakış açısıdır.

Değişime olan direncimizi kırmadan bu çok değerli olan ara dönemi sağlıklı tamamlayıp yeni kimliğimize geçiş yapamayız. Direnç doğaldır, direncimiz olduğunu fark edip kabullendiğimizde önemli bir adım atmış oluyoruz. Önemli olan içinde bulunduğumuz durumu, direncimizi, içinden geçtiğimiz değişim sürecini, yaşadığımız ara dönemi, bunların hepsini abartısız ve yargısız bir şekilde objektif olarak algılamak ve anlamaktır.

Bu süreçte, içinde bulunduğumuz bu durumda, nelerin kontrolünüzde olduğunu ve neleri kabullenmeniz gerektiğini objektif bir şekilde tespit etmeniz gerekiyor. Böylece enerjinizi değiştirebileceğiniz şeylere odaklayabilirsiniz. Aklınızı ve duygusal enerjinizi daha üretken şeyler için kullanmış olursunuz. Kontrolünüzde olmayan şeyleri kontrol etmeye çalıştığınız her durumda kendi yenilginizi hazırlamış olursunuz.

Dünyayı değiştiremiyorsan, dünyanı değiştirirsin. Hepsi bu.  – Stefan Zweig

Steven Covey, ‘’Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı’’ (The Seven Habits of Highly Effective People) adlı ünlü kitabında bu konuya çok güzel bir yaklaşım getiriyor. Herhangi bir durumu ele alıp objektif değerlendirmek için bu durumu üç farklı perspektiften ele almaktan bahsediyor. Bunları kontrol çemberi, etki çemberi ve ilgi çemberi olarak adlandırıyor. İç içe geçmiş üç tane çember gibi düşünebilirsiniz. Bu yaklaşımın değişmeyi öğrenirken kullanabileceğiniz en önemli araçlardan bir tanesi olduğunu düşünüyorum. Bu yaklaşım ile neyin sizin kontrolünüzde olduğunu ve neyin olmadığını belirleyerek değişime daha etkili yanıt verebilirsiniz ve ara dönemi daha etkin kullanabilirsiniz.

İlgi Çemberi – bu en dışta yer alan çemberdir. İlgi çemberinizde olanlar çok değer verdiğiniz ve sizin için çok önemli şeylerdir, ancak bunlar üzerinde hiç kontrolünüz hatta hiç etkiniz bile yoktur.  Dış mekanda bir etkinlik planlıyorsanız hava durumu sizin için çok önemlidir, ama kontrolünüzde değil; taraftarı olduğunuz takımın maçı kazanıp kazanmayacağı da kontrolünüzde değil. İş alanınız ile ilgili yeni bir regülasyona rakibinizin nasıl yanıt vereceği de kontrolünüzde değil. Maddi ve manevi kaynaklarınızı bu çemberde bulunan konulara harcamayın. ‘’Hava durumu’’ ile kavga etmeyin, kabul edin, objektif bir şekilde size etkisini değerlendirin, ve amacınıza uygun yeni bir hareket planı oluşturun.

Etki Çemberi – Bir seviye daha derine gittiğinizde ortada yer alan çemberdir. Etki çemberinizde yer alanlar önemsediğiniz ancak sadece bir dereceye kadar etkileyebileceğiniz şeylerdir. Bu çemberde yer alan şeylerde siz nihai karar verici değilsiniz. Etkiniz olabilir, ancak kontrolünüz olmadığını kabul etmeniz gerekiyor. Size bağlı bir çalışanınıza geri bildirim verip bir işi nasıl yapmasını istediğinizi aktarabilirsiniz ancak istediğiniz şekilde yapıp yapmayacağı kontrolünüzde değildir; bir iş teklifini almak için elinizden gelenin en iyisini yapabilirsiniz ama teklifi alıp almayacağınız kontrolünüzde değildir. Bir kişiye kendisine zarar verdiğini düşündüğünüz davranışlarını düzeltmesi için telkinde bulunabilirsiniz hatta destek verebilirsiniz fakat değişip değişmeyeceği üzerinde hiçbir kontrolünüz yoktur. Etkinizde olan şeyleri kontrol edebileceğinizi varsaymak en büyük yanılgınız olacaktır. En çok da buradan gol yeriz. Çok emeğiniz olabilir, maddi ve manevi çok yatırım yapmış olabilirsiniz, ancak istemediğiniz bir sonuç elde ettiğinizde hayal kırıklığı yaşama olasılığınız çok yüksek. Bu çemberde yer alan konular için önemli olan, en başta sonucu kontrol edemeyeceğiniz kabulü ile sonuca etki edebileceğiniz alanlara ne kadar maddi ve manevi yatırım yapacağınızın kararını bilinçli bir şekilde vermenizdir.

Kontrol Çemberi – bu en içte yer alan çemberdir. Bu çemberde yer alan konular hem önemsediğiniz konular hem de doğrudan kontrol edebileceğiniz şeyleri içeriyor. Zamanınızı nasıl harcadığınız, kendi bedeninize nasıl bakım verdiğiniz, yeme alışkanlıklarınız, fiziksel hareket etme alışkanlıklarınız ve duygusal tepkileriniz. Karşılaştığınız herhangi bir duruma nasıl bir tepki vereceğiniz, nasıl bir tutum ile karşılayacağınız, nasıl davranacağınız tamamen sizin kontrolünüzdedir. Bu kontrol daima sizindir ve hiç kimse bu kontrolü sizden alamaz.

Değişmeyi öğrenme yolculuğunda , özellikle bu nötr alan olan ara dönemde, bir kimliğinizden diğerine geçiş yaparken içinde bulunduğunuz durumu bu üç perspektiften inceleyin. Nelerin kontrol, etki ve ilgi çemberinizde olduğunun listesini yapın. Etki ve ilgi çemberinizde olan şeylerin oldukça fazla, kontrolünüzde olan şeylerin daha az olduğunu göreceğinizi tahmin ediyorum.  Etki çemberinizde olan şeyler için sınırlı enerji ve kaynaklarınızı en iyi nasıl ve nerede kullanacağınıza karar verin.

Gelelim ilgi çemberinizde olan konulara. Çoğu zaman stresimiz, kontrolümüz dışındaki durumları değiştirmeye çalışmamızdan ve başaramamamızdan kaynaklanır. Şu gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor. Kontrolümüz dışı çok şey vardır! Siyasetten tutun, ekonominin gidişatı, şirketinizin durumu, çalışma arkadaşlarınızın kişiliklerine kadar, örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunların hepsinin hayatınız üzerinde etkisi var ve bir değişim süreci ile karşı karşıya kalmanıza sebep olabilir. Peki, ellerimizi kaldırıp ilgi alanımızdaki konulara teslim mi olacağız yani? Hayır, çünkü kontrolünüzde olmayan konulara karşı nasıl bir tepki vereceğiniz, ne kadar duygusal ve fiziksel enerji adayacağınız tamamen sizin elinizde! Seçeneklerinize bakalım:

  • Hiçbir şeyi farklı yapmamak – Değişime direnmeye, geçmiş hakkında düşünmeye veya gelecek için endişelenmeye devam edin. Emin olun ki durumunuz değişmeyecek, stresli kalacak ve koşullarınızdan muhtemelen mutsuz olacaksınız. Bu en iyi seçenek değil, ancak aktif olarak farklı bir şey yapmaya karar vermedikçe, seçeceğiniz seçim budur!
  • Mümkün olduğunca eyleme geçmek – İyi beslenerek kendinize bakmak ve yeterince dinlenmek gibi hayatınızın kontrol edebileceğiniz diğer alanlarındaki şeylere odaklanın; bu, zihinsel, duygusal ve fiziksel sağlığınızı iyileştirmenize ve değişime karşı dayanıklılığınızı arttırmanıza yardımcı olabilir. Radikal görünebilir, kolay da olmayabilir, ancak her zaman artık size hizmet etmeyen değiştirilemez bir durumu bırakmayı seçebileceğinizi de unutmayın. Bu seçim, bir işi, bir ilişkiyi veya yaşadığınız yeri bırakmak anlamına gelebilir.
  • Bakış açınızı değiştirmek – kontrol edemediğiniz şeylerin sizde yarattığı direnci farkındalıkla inceleyin. Bu yazıda bahsetmiş olduğum direnç şekillerinden hangisini yaşıyorsunuz ve bu duruma farklı nasıl bakabilirsiniz? Geçmişi yargılamak, içinde bulunduğunuz sorunları abartmak veya gelecekle ilgili felaket senaryoları düşünmekten kaçınarak duruma nasıl daha gerçekçi bakabileceğinize odaklanın. Biliyorsunuz ki, bakış açınız ve tutumunuz sizin elinizde.
  • Şu anki durumu kabullenmek – Bütün kontrol ihtiyaçlarınızdan vazgeçin ve gerçekleşenleri siz kendiniz seçmiş gibi kabullenin. Kabullenme, bu yazının birinci bölümünde bahsetmiş olduğum yasın beşinci evresidir. Bu evre sihirlidir, çünkü kabullenmek yaşadığınız bu durumun size hangi büyük amaç, hediye veya dersi sağladığını ortaya çıkarmanıza yardımcı olur, anlamlandırmanızı sağlar. Kabullenmek, kabul etmeyi seçtiğiniz şeyleri önemsemekten vazgeçin demek değildir. Sadece, enerjinizi ve zamanınızı değişime karşı sonuçsuz direnişe harcamak yerine kontrol edebildiğiniz şeylere ve kendi geleceğinizi planlamaya odaklamanız önemlidir.

Peki, nasıl oluyor da bazı insanlar değişime daha az dirençli oluyor ve daha rahat başa çıkabiliyor? Bu sorunun cevabını bize pozitif psikoloji bilimi veriyor. Bu alanda dünyada otorite olarak kabul edilen Martin Seligman, ünlü kitabı ‘’Öğrenilmiş İyimserlik’’ (Learned Optimism)’ de insanları pesimist ve optimist olmak üzere ikiye ayırıyor:

‘İnsanların odağını belirleyen şey olumsuz olaylar ve problemler karşısında kendisine yaptığı açıklamalar, yani kendisiyle ilgili inançlarıdır. Pesimistler olumsuz olayların ve problemlerin kalıcı ve yaygın olduğuna inanırlar ve kişisel alırlar. Pesimistler öğrenilmiş çaresizlik içinde bir şeyleri değiştirme güçlerinin olmadığına inanırlar. Odakları olumsuzluklardadır. Optimistler ise olumsuz olayların ve problemlerin geçici olduğuna inanırlar, kişisel almazlar ve yaşadıkları bir olumsuzluktan sonra hızlıca toparlanırlar. Optimistlerin başarmak için direnme azimleri vardır. Odaklarını olumlu şeylerde tutarlar, nelerin mümkün olabileceğine odaklanırlar’.

Karşılaştığınız olayları daha pesimistik bir yaklaşımla ele alıyor olabilirsiniz, şimdilik! Çünkü, optimizm öğrenilebilir, yeter ki buna odaklanın. Daha önceki yazılarımda beynimizin nöroplastisite özelliğinden, yani beynimizin kendini değiştirme ve adapte etme özelliğinden bahsetmiştim. Nöroplastisite konusunda dünyanın önde gelen tıp uzmanlarından olan ve UCLA Tıp Fakültesinde araştırmalarına devam eden psikiyatrist ve nörobilim uzmanı  Jeffrey M. Schwartz odaklanmanın beynimizin üzerindeki etkileri konusunda karşımıza çarpıcı bilimsel gerçekler çıkarıyor.

Beynimiz bir kuantum ortam ve kuantum mekaniği yasalarına göre çalışıyor. Dikkatimizi hangi konuya odaklarsak, o konuda beynimiz yeni devreler oluşturuyor ve yeni bağlantılar kuruyor. Dikkatimizi o konuya odaklamaya devam edersek beynimizin fiziksel olarak değişmesini sağlayabiliriz ve yeni zihin haritaları oluşturabiliriz. Sahip olduğumuz zihin haritaları, yani odağımız, yani etrafımızdaki gerçekleri nasıl algıladığımız, bizim gerçeğimizi oluşturur.’

Değişim sürecinin bu ara dönemini verimli geçirmek için odağınızı kontrol edebileceğiniz şeylere ve geleceğinizi sizin arzu ettiğiniz şekilde şekillendirmeye odaklayın. Bu dönemi kendinize yeterince vakit vererek içinize sindirin. Arafta kalmak iyidir, belirsizlik iyidir, belirsizlik fırsatlarla doludur, belirsizliğin içinde kontrolünüzde olanlara odaklanıp geleceğinizi şekillendirmek sizin elinizdedir.

Bu yazının son bölümünde, üç aşamalı geçiş sürecinin son aşaması olan ‘Başlangıçlar’ ı anlatacağım.

Ben başıma gelen şeylerin toplamı değilim, ben olmayı seçtiğim şeyim. – Carl Jung

 

Kaynaklar:

Transitions: Making Sense of Life’s Changes – William Bridges

The Seven Habits of Highly Effective People (Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı) – Steven Covey

Learned Optimism (Öğrenilmiş İyimserlik) – Martin Seligman

 

social position

Bu gönderiyi paylaş