Başarının Sırrını Öğrenmek İster Misiniz? – Bölüm 1

Başarının Sırrını Öğrenmek İster Misiniz? – Bölüm 1

Yazan: Cahide Akkuzu

Okuma süresi: yaklaşık 6 dakika

Bu soruya verilebilecek klasik cevapları es geçip daha bilimsel bir açıdan yaklaşacağız. Amerikalı araştırmacı yazar Shawn Achor Harvard Üniversitesinde yıllarca yaptığı araştırmalar sonunda şu sonuca varmış: Mutluluk başarı getiriyor!

Hep tersini düşünürüz, kendimize bir hedef koyarız, o hedefe ulaşmayı başarınca mutlu olacağımızı düşünürüz, sonra başka bir hedef koyarız, bu sefer o hedefe ulaşmayı başardığımızda mutlu olacağımızı düşünürüz. Terfi olunca mutlu olacağım, zam alınca mutlu olacağım, 8 kilo verince mutlu olacağım gibi başarıların bizi mutlu etmesi umudu ile başarıyı kovalarız. Hedeflerine ulaşan, başkalarının gözünde ‘başarılı’ olarak değerlendirilen bir çok kişi tanıyorum, ama bu kişilerin önemli bir kısmı kendini yeterince başarılı görmüyor ve ulaşmak istediği mutluluğu yakalayamamış olmaktan hayıflanıyor. Shawn Achor’ ın araştırmaları bu durumu doğruluyor, başarının mutluluğu değil – mutluluğun başarıyı getirdiğini gösteriyor! Formülü tersine çevirdiğinizde ve mutluluğu arttırmaya odaklandığınızda, başarıyı da arttırıyorsunuz:

‘’Bir kişinin iyimserlik düzeyini artırmasını, sosyal bağlarını derinleştirmesini veya mutluğunu artırmasını sağlayabilirsek, somut ölçebileceğimiz iş veya eğitim başarısının arttığı ortaya çıkıyor. Hayatınızın geri kalanında başarı oranlarınızı artırabilirsiniz ama mutluluk seviyeniz yerinde sayacaktır. Mutluluk ve iyimserlik seviyelerinizi yükseltirseniz, başarı oranlarınızın çarpıcı biçimde arttığı ortaya çıkar.” – Shawn Achor

Shawn Achor bir sigorta şirketinin yaptığı bir deneyin sonuçlarını paylaşıyor. Bu şirket insanları iyimserliğe dayalı olarak işe almaya başlamış. İyimser grup daha karamsar meslektaşlarına oranla birinci yılda %19, ikinci yılda ise %57 oranında daha fazla satış yapmış. Çünkü, zeka ve beceriler başarının sadece %25’ini öngörebiliyor:

“Bir çalışanın zekasını ve becerilerini bilirsek, aslında iş başarısının sadece %25’ini tahmin edebiliriz. Uzun vadeli iş başarısının %75’ini ise üç farklı kategoride kişinin tutum ve davranışlarına bakarak tahmin edebiliriz. İyimserlik – kişinin zorlukların içinde tutum ve davranışlarının önemli olduğu ve fark yaratabileceği inancı. Sosyal bağlantı – kişinin sosyal ilişkilerinin genişliği ve derinliği. Son olarak ise kişinin stresi algılama şekli.’’ – Shawn Achor

Bilgi ve beceri geliştirmeye yaptığımız yatırım iyi güzel, ama görüyoruz ki hiç de yeterli değil! Kendimizi, çocuğumuzu, ekibimizi ve başarılı olmasını istediğimiz tüm kişileri başarıya giden yolda desteklemek istiyorsak mutluluğumuzu artırmayı öğrenmek ve öğretmek zorundayız!

Martin Seligman, ünlü kitabı ‘’Öğrenilmiş İyimserlik’’ (Learned Optimism)’ de insanları pesimist ve optimist olmak üzere ikiye ayırıyor:

‘İnsanların odağını belirleyen şey olumsuz olaylar ve problemler karşısında kendisine yaptığı açıklamalar, yani kendisiyle ilgili inançlarıdır. Pesimistler olumsuz olayların ve problemlerin kalıcı ve yaygın olduğuna inanırlar ve bunları kişisel algılarlar. Pesimistler öğrenilmiş çaresizlik içinde bir şeyleri değiştirme güçlerinin olmadığına inanırlar. Odakları olumsuzluklardadır. Optimistler ise olumsuz olayların ve problemlerin geçici olduğuna inanırlar, kişisel algılamazlar ve yaşadıkları bir olumsuzluktan sonra hızlıca toparlanırlar. Optimistlerin başarmak için direnme azimleri vardır. Odaklarını olumlu şeylerde tutarlar, nelerin mümkün olabileceğine odaklanırlar’.

Özetle pesimistin olumsuz bir olayı kendisine açıklama stili şöyledir: ‘’Bu zaten hep benim başıma gelir, bundan sonra da hiçbir zaman durum düzelmeyecek, bu işe en başından hiç kalkışmamalıydım!’’ Optimistler ise aynı durum karşısında kendisine şu açıklamayı yapar: ‘’Bu sefer bu konu böyle sonuçlandı, bunun bu duruma özel sebepleri var, normalde üstesinden gelebilirim ama bu sefer üstesinden gelemedim’’. Optimistler, kendilerine bu deneyimden bir öğrenim çıkarırlar ve hızlıca toparlanıp yollarına devam ederler.

Olumlu şeyler olduğunda ise durum tam tersine dönüyor. Kötümserler, iyi şeylerin kısa ömürlü olacağını, nadir ve rastgele olduğunu düşünürler. İyimserler ise iyi şeylerin sonsuza kadar süreceğini, evrensel olduğunu ve kendilerinin yaptığını düşünür.

Sonuçta, pesimistler, olaylar karşısında kendilerine yaptıkları bu açıklamalar ve kendileriyle ilgili bu inançları sonucunda,  zorluklar ile karşılaştıklarında genelde pes ederler, hayatın anlamsız ve boş olduğuna inanırlar ve denemeyi bırakırlar.

Başarınızı artırmak için mutluluğunuzu artırmanız gerekiyor. Mutluluğunuzu artırmanın yollarından bir tanesi iyimserliğinizi artırmaktır. Bilimsel araştırmalar, iyimser olmanın pek çok faydaları olduğunu ortaya çıkarmış, bazılarını paylaşmak istiyorum:

  • İyimserlik, daha iyi sağlık ve daha uzun bir yaşam ile ilişkilidir.
  • İyimserlik ve minnettarlık göstermek mutlulukta artış sağlıyor.
  • Sosyal açıdan iyimser olmak – insanların sizi seveceği beklentisi içinde olmak – insanların sizi daha çok sevmesini sağlıyor.
  • Müzakerelerden olumlu bir sonuç beklemek, grupların bir anlaşmaya varma ve bundan mutlu olma olasılığını artırmaktadır.
  • İyimserler daha şanslı. Araştırmalar, olumlu düşünerek sebat ettiklerini ve kendileri için daha fazla fırsat yarattıklarını gösteriyor.
  • İyimser satış görevlileri daha başarılıdır.

Elbette, gerçekçi de olmalıyız, karamsar tarafımızın da bize pek çok faydaları var. Olaylar ve problemler karşısında tutum ve davranışlarımızı oto pilottan çıkarıp refleks olarak pesimisttik bakış açısından çıkabilmek önemli. Bu tip durumlarda yaklaşımımızı farkındalıkla belirlemeye başladığımızda sanırım hepimiz biraz daha iyimser olabileceğimiz alanlar keşfedebiliriz. Peki, daha iyimser olabilmek için neler yapabiliriz?

Şimdi ve burada, olanı olduğu gibi görün!

İşler yolunda gitmediğinde, bir engel veya problemle karşılaştığınızda kendinize nasıl bir hikaye anlatıyorsunuz dinleyin. Kafanızdaki ses ne söylüyor? Kendinizi mi suçluyorsunuz? Bu olumsuzluğun kalıcı ve evrensel olduğunu mu söylüyor o ses? Düşüncelerinizi izleyin. Eğer kendinize yaptığınız açıklamalar bu olumsuzluğun kalıcı, yaygın ve kişisel olduğunu gösteriyorsa, kendinize yeni açıklamalar formüle edin, yeni bir senaryo oluşturun. Genellemeleri ortadan kaldırın. Yeni senaryonuzda, kendinize yapmış olduğunuz açıklamaları bu zamana ve bu duruma özel hale getirin. Kendinizi suçlamak yerine, benzer durumlardaki geçmiş başarılarınızı dikkate alarak kendinizle ilgili bu duruma özel bir değerlendirme yapın. Şimdi…, bu sefer…, bu spesifik durumda…, gibi kelimeler kullanın.

Bu yaklaşım kendinize yalan söylemek veya olanı olduğundan daha iyi göstermek değildir. Aksine, bu yaklaşım, şimdi ve burada, olanı olduğu gibi görmektir! Bir fırsat kaçırmış olabilirim, her zaman fırsat kaçıracağım anlamına gelmez. Bir hata yapmış olabilir, her zaman hata yapacağım anlamına gelmez, hatta 99 kere doğru yapmışımdır, bir kez yanlış yapmışımdır, felaketleştirmeye gerek yoktur.

Kendinize yaptığınız açıklamaları tersine çevirmeyi öğrenin, pratik yapın, o kas güçlensin! Bunu da ancak gerçek zamanlı olumsuz düşüncelerin içinde olduğunuzda kendinizi yakalayıp pratik yapabilirsiniz.

Karamsarlığın bedelini sorgulayın!

Karamsar olmak bir çok açıdan faydalı ve gereklidir. Arkadaşlarınızın davranışlarını onlardan daha iyi tahmin etmenizin nedeni, hepimizin başkalarının eylemleri hakkında daha gerçekçi ve tarafsız olmamızdır. Potansiyel sorunları görmenin hayati önem taşıdığı ve yanılmanın maliyetinin yüksek olduğu bir işteyseniz, karamsarlık size yardımcı olacaktır. Rolünüz uyarmaktır! Özellikle de iyimserlere acımasız gerçekleri sık sık hatırlatmanız gerekebilir. Kötümser girişimcilerin başarılı olma olasılığı daha yüksektir. En iyi avukatlar karamsardır. Başkalarının görmediği tüm sorunları önceden tahmin etme yeteneği, avukatlar için son derece gereklidir, bu sayede müvekkillerinin bu uzak ihtimallere karşı savunma yapmasına yardımcı olabilirler. Ancak, ABD’ de yapılan bir araştırma, avukatların depresyona girme ve boşanma olasılıklarının diğer meslek gruplarına göre  3,6 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Belli ki, karamsarlıklarını özel ilişkilerine taşımanın bedeli oldukça ağır. Peki, ne zaman iyimser olmalıyız, ne zaman karamsar olmalıyız? Bu sorunun cevabını Martin Seligman ‘Öğrenilmiş İyimserlik (Learned Optimism) kitabında ‘esnek iyimserlik’ olarak şu şekilde tarif etmiş:

“İyimserliği kullanmamanın temel kuralı, belirli bir durumda başarısızlığın maliyetinin ne olduğunu sormaktır. Başarısızlığın maliyeti yüksekse, iyimserlik yanlış stratejidir. Kokpitteki pilot, uçağın buzunu bir kez daha çözüp çözmeyeceğine karar verirken optimizme başvurmamalıdır. Burada başarısızlığın maliyeti çok yüksektir. Öte yandan, başarısızlığın maliyeti düşükse iyimserliği kullanın.”

Odaklanın!

Görüyoruz ki, bazı durumlarda  karamsar olmak gerekiyor. Ancak, hayata çoğunlukla böyle yaklaşıyorsanız hem başarınızı kısıtlıyorsunuz hem de hayatı kendinize çok gereksiz yere çok yorucu hale getiriyor olabilirsiniz. Bir düşünün, karamsar yaklaşarak acaba hangi fırsatları kaçırıyorsunuz? Sizi neleri başarmaktan geri tutuyor? Acaba, hangi konularda daha iyimser olabilirsiniz? İyimserliğinizi artırmak mutluluğunuzu artırmanıza yardımcı olacaktır. İyimserliğinizi artırmaya odaklanın. İyimserlik öğrenilebilir, yeter ki buna odaklanın. Daha önceki yazılarımda beynimizin nöroplastisite özelliğinden, yani beynimizin kendini değiştirme ve adapte etme özelliğinden bahsetmiştim. Nöroplastisite konusunda dünyanın önde gelen tıp uzmanlarından olan ve UCLA Tıp Fakültesinde araştırmalarına devam eden psikiyatrist ve nörobilim uzmanı  Jeffrey M. Schwartz odaklanmanın beynimizin üzerindeki etkileri konusunda karşımıza çarpıcı bilimsel  gerçekler çıkarıyor.

‘Beynimiz bir kuantum ortam ve kuantum mekaniği yasalarına göre çalışıyor. Dikkatimizi hangi konuya odaklarsak, o konuda beynimiz yeni devreler oluşturuyor ve yeni bağlantılar kuruyor. Dikkatimizi o konuya odaklamaya devam edersek beynimizin fiziksel olarak değişmesini sağlayabiliriz ve yeni zihin haritaları oluşturabiliriz. Sahip olduğumuz zihin haritaları, yani odağımız, yani etrafımızdaki gerçekleri nasıl algıladığımız, bizim gerçeğimizi oluşturur.’

Evet, mutluluk başarı getiriyor! Başarınızı artırmak istiyorsanız mutluluğunuzu artırmaya odaklanın! Yazının bu bölümünde iyimserliğinizi nasıl artırabileceğinizi yazdım. Mutluluğunuzu artırmanın başka yolları da var, devamı bir sonraki yazıda! Hepinize çok güzel ve sağlıklı bir yaz dönemi diliyorum!

 

Kaynaklar

Shawn Achor’ ın kitabı:

The Happiness Advantage: How a Positive Brain Fuels Success in Work and Life

 

Shawn Achor TED konuşması: https://www.ted.com/talks/shawn_achor_the_happy_secret_to_better_work

 

Martin Seligman’ ın kitabı:

Learned Optimism: How to Change Your Mind and Your Life

 

social position

Bu gönderiyi paylaş