Liderliğinizi Geliştirmek İçin Sinirbilim Hakkında Bilmeniz Gerekenler – Bölüm 2

Liderliğinizi Geliştirmek İçin Sinirbilim Hakkında Bilmeniz Gerekenler – Bölüm 2

Yazan: Cahide Akkuzu

Okuma süresi: yaklaşık 5 dakika

Bu yazının ilk bölümünde, sinirbilim araştırma sonuçlarına bakarak ve beynimizin özelliklerini daha iyi anlayarak lider olarak başarılı olma şansımızı nasıl artırabileceğimize bakmaya başladık. Sinirbilim bize zeka, güç ve rasyonel bir yaklaşımın karmaşık birçok faktörü yönetirken liderler için yeterli olmadığını, liderlerin her durumda duyguları hesaba katmaları gerektiğini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu yazının 1. Bölümüne ulaşmak için:

https://www.contextprofessionals.com/liderliginizi-gelistirmek-icin-sinirbilim-hakkinda-bilmeniz-gerekenler-1/

Bu yazının ikinci bölümünde işinizi yönetirken sinirbilimden nasıl faydalanabileceğinize dair ipuçları paylaşacağım. Buradaki en önemli ipucu, her ne yaparsanız yapın mutlaka insanların duygularına hitap edin!
Daha önce yazdığım gibi, beynimiz “sosyal bir organ”. Her ne kadar insanlar, bütçe, verimlilik, satış hedefi tutturmak, pazar payı artırmak gibi somut amaçlar uğruna çalışsa da artık biliyoruz ki, insanlar bağlantı kurmak için doğmuş olan sosyal varlıklar. Lider olarak işinizi yönetirken insanların duygusal ihtiyaçlarını dikkate almak için neler yapabileceğinizi paylaşacağım. Yapmanız gereken şey beyin-odaklı bir çalışma ortamı yaratmaktır. Yani, insanların sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını dikkate alan bir çalışma ortamı yaratmak. Bunları okuduğunuzda, “iş mi yapacağız, insanlara terapi mi yapacağız” gibi bir tepki gösteriyor olabilirsiniz. Ancak gerçek şu ki, çalışanlar artık iş ortamlarını seçerken kendi duygularına hitap eden ve değerleri ile örtüşen iş ortamlarını tercih ediyorlar. Siz ortamı çalışanların en verimli çalışacağı hale getirin. İş yapmak, bütçe yapmak, kararlar almak gibi iş ile ilgili somut eylemlerin daha kolay ilerlemesini sağlamış olacaksınız. Bunu İngilizcede “space and particle” olarak tanımlamak mümkün. Particle, yani “parçacık” yapılması gereken somut işi tanımlıyor. Tüm odağımızı buna verdiğimizde aslında karşımızda sosyal bir varlık olduğunu göz ardı ediyoruz. Halbuki, karşımızdaki varlığın duygusal ihtiyacını karşılamak için ortamı (space) uygun hale getirdiğimizde, iş yani “parçacık” kolayca çözümlenebiliyor. Bu “space and particle” konusu epeyce derin bir konu, belki ayrı bir blog dizisi olabilir. Şimdilik gelin hemen faydalanabileceğiniz ip uçlarına bakalım.

İşi bir hikayeye dönüştürün. Çünkü hikayeler, diğer insanlarla bağlantı kurmamıza yardımcı olur ve deneyimlerimizi başkalarıyla paylaşmamızı sağlar. Beyin duygu yoluyla bir hikaye tarafından aktive edildiğinde oksitosin salınır. Bu sinir iletici (nörotransmiter) beyinde güven ve bağ kurmamıza yardımcı olan bağlantılar oluşturmaya yardımcı olur. Duygusal hikayeler yoluyla oksitosinin salınması, başkalarıyla empati kurmamıza yardımcı olur. İşi hikayeye dönüştürmek hem ekiplerin birbirleri ile daha sıkı bağlar kurmasına hem de çalışanların şirket misyonuyla bağlantı kurmasına yardımcı olur. Lider olarak şirketin nasıl geliştiğini, zorlukların üstesinden nasıl gelinerek bugünkü haline ulaştığını analoji ve metaforlar kullanarak bir hikayeye dönüştürebilirsiniz. Buna sayısız örnek vermek mümkün. İlk Apple ürününün Steve Jobs ve Steve Wozniak tarafında bir garajda yaratılması, Vehbi Koç’un hikayesi veya günümüzde birçok başarılı girişimci hikayesi sayabiliriz.

Çalışanlarınızın kendi hikayelerini anlatmalarını sağlayın. Her çalışanın kendi iş performansı ile ilgili yaşanmışlıkları vardır. Onları ne motive ediyor, kendilerini şirketin hangi yönüyle özdeştiriyorlar, şirketin vizyonu ve misyonuyla ilgili kişisel olarak nasıl bir bağ kuruyorlar, çalıştıkları iş onların hayatlarını nasıl değiştirdi, en çok hangi konularda zorlanıyorlar ve bunun nasıl üstesinden geliyorlar gibi pek çok başlığı kapsayacak şekilde kendi hikayelerini yazmaları için çalışanlarınızı teşvik edin.
Hiçbir çalışan mükemmel olmasa da çalışanınızın işe yaklaşımı ve kendi iş performansı hakkında olumlu hikaye oluşturmasına alan açmanız ve yardımcı olmanız önemlidir. Bu hikayeler de sizin insanlarla bağlantı kurmanıza ve çalışanların da sizinle bağlantı kurmasına yardımcı olacaktır.

Çalışma alanını insanların rahat edeceği şekilde düzenleyin. Birçok şirket hibrid çalışma düzeni ile çalışanların ofise gelmesini teşvik ediyor. Ofis ortamında çalışırken çoğumuz çevremizde ya odaklanmamıza yardımcı olan ya da dikkatimizi dağıtan bir şey deneyimlemişizdir. İnsanların odaklanmasına izin veren bir çalışma alanı yaratmak önemlidir. Bu alanı yaratmak için; ofis dağınıklığını temizlemek, olabiliyorsa iş istasyonları arasındaki boşluğu artırarak kalabalığı azaltmak, daha karmaşık görevler veya gizlilik gerektiren görüşmeler için özel alanlar sağlamak, konforlu oturma ve ergonomik ofis ürünlerini kullanıma sunmak ve insanların fiziksel alanlarını, sanal ve elektronik alanlarını düzenlemelerine yardımcı olmak gibi farklı yöntemler kullanabilirsiniz. Rahat, güvenli ve yapılandırılmış bir çalışma ortamı ile daha rahat hale getirilen bir zihin, daha üretken bir zihindir.

İşi eğlenceli hale getirin. Çalışanlarınızın davranışlarını değiştirmeye, onlara yeni beceriler öğretmeye veya performanslarını artırmalarına yardımcı olmaya çalışırken işin içine eğlence katın! Oyunlar ve deneyimsel öğrenme yaklaşımı, duygu ve düşünceleri harekete geçirir. Bunun için vakalar üzerinde çalışmak, farklı senaryolar canlandırmak, eğlenceli videolar kullanmak veya becerileri geliştiren oyunlar oynamak mümkündür. Bu tür bir öğrenme duygusal beyni harekete geçirir, daha odaklı ve daha etkin bir öğrenme süreci sağlar. Aynı zamanda çalışanların daha güçlü bağ kurmalarını da sağlar. Zappos ve Google gibi şirketler, işleri ne kadar eğlenceli hale getirmeye çalıştıkları ve arkadaşlıkları ne kadar teşvik ettikleri ile tanınırlar. Bu şirketler sosyal beyni kullanarak katılımı ve şirket kültürünü geliştirmeye çalışıyorlar.

Çalışma iklimini tutarlı hale getirin. Beyindeki tehdit sinyallerini engellemek için liderlerin nasıl davrandıkları ve ofis ortamını nasıl oluşturdukları konusunda tutarlı olmaları gerekiyor. Şirketin iş yaptığı ortam veya ekonomi çok çalkantılı bir dönemden geçebilir. Tutarlılığı oluşturmakta liderin üzerine büyük iş düşüyor. Kuralları eşit olarak uygulayın, çalışanlarınıza adil davranın, beklentilerinizde de adil olun. Çalışma iklimi tahmin edilebilir ve güvenli olduğunda, fiziksel çevre ve şirket kültürü saygı ve güven ilişkisi üzerine kurulduğunda çalışanlarınızın beyni yüksek alarmda olmayacaktır. Çalışanlarınızın iş memnuniyeti artacaktır, gönüllü katılım ve çalışma verimliliği artacaktır.

Çalışanlarınıza şirket hakkında özgürce görüşlerini ifade edecekleri ortamlar sağlayın ve görüşlerini dikkate alın. Bu konuda temkinli olabilirsiniz, ancak emin olun ki, siz bu ortamları sağlamasanız da çalışanlarınız şirket hakkında zaten buldukları her fırsatta konuşacaklar. Onlara sorunlarını dile getirebilecekleri ortamları sağlayarak çalışanlarınızı güçlendirebilirsiniz, zorluklarla baş etmelerine yardımcı olabilirsiniz ve gerginliklerin artmasını engelleyebilirsiniz. Açık kapı politikası, çalışanların bir araya gelebilecekleri tartışma oturumları, öneri kutusu veya anketler, yönetimle bir araya gelebilecekleri forumlar veya iletişim platformları gibi uygulamalar bu amaca hizmet eder. Çalışanlarınızdan duyduklarınızı mutlaka dikkate alın, bu konu oldukça önemli. Çalışanlarınızın görüşlerinin dikkate almazsanız zaman içinde ciddi dirençlerle karşılaşabilirsiniz. Çalışanlarınız seslerini duyuramadığında ya da söyledikleri dikkate alınmadığında nelerle karşılaşabileceğiniz konusunda yayınlamış olduğum bu blog yazısını okuyabilirsiniz: https://www.contextprofessionals.com/derin-demokrasi-gorus-ayriliklarini-ve-catismalari-etkin-yonetin/

Çalışanlarınızın sağlıklı olmasını teşvik edin. Çalışanlarınızın genel sağlıklarının daha iyi olmasına yardımcı olarak beyin sağlıklarını geliştirmelerine yardımcı olabilirsiniz. Çok basit gibi gelebilir ancak bazı küçük dokunuşlarla büyük etkiler yaratabilirsiniz. Sağlıklı atıştırmalıklar sağlamak, sağlık konuları hakkında seminerler vermek veya spor yapmalarını teşvik etmek gibi uygulamalarla daha iyi fiziksel, zihinsel ve beyin sağlığına sahip olmalarına yardımcı olabilirsiniz.

İşe hareket katın. Birçok şirket egzersizi günlük çalışma rutininin bir parçası haline getirdi. Bu, bir yürüyüş toplantısı yapmak veya çalışanlara ayakta masalar veya spor topu koltukları sağlamak şeklinde olabiliyor. Çalışanlarınızı mola verme ve kalkıp hareket etmek için teşvik etmeniz kendilerini hem fiziksel hem de duygusal olarak daha iyi hissetmelerini sağlar. Hareket berekettir!

Birlikte deneyimler yaşayın! Çalışanlarınızın hem ekip olarak hem de tüm şirket olarak birlikte belli duyguları yaşamalarını sağlayın. Bunlar, spor, sosyal sorumluluk, oyun veya gezi gibi etkinlikler olabilir. Birlikte bir deneyime sahip olmak, çalışanlarınıza gruba ait olma duygusu verir, bağı ve bütünlüğü teşvik eder. Sosyal beyin aktive olur, oksitosin salgılanır ve çalışanlar kendilerini grubun misyonunun önemli bir parçası olarak hissederler. Sonuçta, kendilerini daha motive hissederler.

Deneyimleri hakkında değerlendirme yapmalarını sağlayın. Çalışanlarınızın yeni beceriler veya davranışlar öğrenirken veya zorlu görevlerin üstesinden gelirken deneyimlerini değerlendirmelerini sağlayın. Bu çok önemli, çünkü değerlendirme yapmak beynimizde yeni yolların (neural pathways) oluşmasını sağlıyor. Öğrenmeyi pekiştirmek için yaşamış olduğumuz deneyimi anlamlandırmamız kendimiz hakkında yeni bir farkındalık kazanmamız ve bunu da ifade edip, hatta mümkünse paylaşmamız gerekiyor. Bu süreç başlı başına beynimizde yeni yolların (neural pathways) oluşmasını ve güçlenmesini sağlıyor. Bu da kalıcı olarak değişim ve gelişim için önemli. Bu değerlendirmeleri küçük gruplar halinde yapmak ve karşılıklı gözlemleri paylaşarak geri bildirim vermek süreci daha da etkin hale getiriyor.

Çalışanlarınıza sinirbilim ilkelerini öğretin. Çoğu zaman değişime karşı direnç ile karşılaşırız, çünkü değişim beyinde tehlike sinyallerini aktive eder. Beyinde oluşan bu paniği yatıştırmak için konfor alanında kalmak kolay bir kaçış yoludur. Bilimsel ilkelere dayanan gerekçeler değişimi daha kolay kabullenmeyi hatta teşvik etmeyi sağlar. Çalışanlarınızın değişim için kuvvetli bir gerekçeye sahip olmaları önemli, değişimi gerçekleştirebilmek için ise sinirbilimden faydalanmalarını sağlayarak onları kendileri için önemli yeni adımlar atmaları konusunda harekete geçirebilirsiniz.

En başında yazdığım gibi, her ne yaparsanız yapın mutlaka insanların duygularına hitap edin! Duygulara hitap etmek kişilerden beklediğiniz performans konusunda yumuşamak, hatalara karşı daha toleranslı olmak, daha düşük standartlarda işi kabul etmek anlamına asla gelmiyor. Bu ortamı yarattığınız zaman, aksine, çalışanlarınızı daha yüksek standartlarda çalışmaları için, iş beklentilerinizi yükseltmek için, bunları çalışanınızla birlikte tasarlamak için ve çalışanınızın kendisini zorlayarak daha yüksek performansa çıkabilmesini sağlayacak ortamı yaratmak amacıyla kullanabilirsiniz. Çalışanlarınızı performansları konusunda zorlayın! Bunu sinirbilimden faydalanarak duygularına hitap ederek yapın!

social position

Bu gönderiyi paylaş