Belirsizlikte Güvenle İlerleyebilmek – Bölüm 2

Belirsizlikte Güvenle İlerleyebilmek – Bölüm 2

Yazan: Cahide Akkuzu

Okuma süresi: yaklaşık 6 dakika

Bu yazının ilk bölümünde, içinde bulunduğumuz olağanüstü dönemi bir VUCA ortamı olarak tanımladım.  VUCA ortamlarının yarattığı belirsizlikte güvenle ilerleyebilmeniz için önemli ip uçları paylaştım. Yazıya bu linkten ulaşabilirsiniz: LİNK

Hepimizin kabul etmesi gereken gerçek VUCA ortamının geçici değil, kalıcı olduğudur. Bugün pandemi, yarın ekonomik bir dalgalanma, öbür gün sektörel bir kriz ya da bambaşka bir türbülans yaşıyor olabiliriz. İş ve sosyal hayatımızda, VUCA ortamlarının yarattığı belirsizlikte güvenle ilerleyebilmek için taktiksel yaklaşımlarımız yeterli değil. Konfor alanımızdan çıkıp yeni bir düşünme yapısına geçmemiz gerekiyor, kendimize yeni bir işletim sistemi yüklememiz gerekiyor.

Viktor Frankl, ikinci dünya savaşı sırasında toplama kampında yaşayıp kurtulmayı başarmış ünlü bir nörolog ve psikiyatr. Toplama kamplarının yarattığı ortamı VUCA olarak tanımlamak çok hafif kalıyor elbet. Victor Frankl toplama kampındaki deneyimlerini anlatırken kendisini ayakta tutan düşünme yapısını şöyle özetlemektedir:

‘’Bir durumu değiştiremediğimizi anladığımızda, kendimizi değiştirmek zorunda kalırız. Her şey bir insanın elinden alınabilir, bir şey dışında: insan özgürlüklerinin sonuncusu olan, içinde bulunduğu koşullar ne olursa olsun, kişinin tutumunu seçebilmesi.’’

Kontrol edemediğimiz koşullarla karşı karşıya kaldığımız zaman, belirsizlik ve VUCA ortamlarında bizi ayakta tutacak olan işletim sistemimizin en önemli özelliklerinden bir tanesi adaptasyon yeteneğidir: değiştiremeyeceğimiz koşullara savaş açmak ve direnmek yerine, o koşullara uyum sağlayarak kendimizi değiştirmek ve böylece bizi hedefimize taşıyacak yeni çözümler geliştirebilmek.

Belki de yakın tarihin hiçbir döneminde, değiştiremeyeceğimiz koşullara adapte olma yeteneği şimdi olduğundan daha önemli olmamıştır.  Adapte olabilmek; genellikle tahmin edilemeyen ve sürekli değişen fiziksel, kültürel veya kişiler arası konularda yeni durumlara uyum sağlayabilme yeteneğini ifade ediyor. Uyum sağlayabilme; bir bireyin, ekibin veya kuruluşun; durumun veya çevrenin ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak için kendisini ayarlama veya değiştirme yeteneğidir. Bunu başarıyla yapabilen kişiler bilişsel ve karakter olarak esnek, dirençli, dayanıklı olma ve baskı altında bile belirsizliğe uyum sağlayabilme özelliğine sahip oluyorlar. Bu kişiler değişimle daha olumlu bir şekilde başa çıkabiliyorlar ve yaklaşımlarını uyarlamak ve önceliklerini değiştirmek için ne gerekiyorsa yapabiliyorlar.

Yeni koşullara adapte olacak şekilde kendini değiştirebilme yeteneği; liderler için çok önemli bir beceridir, duygusal zekânın gelişimi için de gerekli bir özelliktir. Bir liderin konfor alanından çıkması ve değişen koşullara uyum sağlamanın bir yolu olarak sürekli öğrenmeye istekli olması, başarılı veya başarısız olarak tanımlanmasında önemli bir rol oynar.

Adaptasyon yeteneğimiz; hayatın her alanında, belirsizliklerin hâkim olduğu durumlarda, koşullar ne olursa olsun, güvenle hedefimize doğru ilerleyebilmemizi sağlayacak güçtür. Ne kadar çabuk uyum sağlayabilirsek ve ne kadar çabuk değişebilirsek, gücümüz o kadar artacaktır. Bunu ‘Güç Sahibi Olmanın 48 Yasası’ adlı kitabında Robert Greene, çarpıcı bir şekilde tarif etmiş:

“Düşmanınızın kavrayabileceği bir şekil almak yerine; kendinizi, koşullara uyum sağlayabilir ve hareket halinde olacağınız bir şekilde tutun. Hiçbir şeyin kesin olmadığını ve hiçbir kuralın sabit olmadığını kabul edin. Kendinizi korumanın en iyi yolu su kadar akıcı olmaktır, asla istikrar veya kalıcı bir düzen için ısrar etmeyin. Her şey değişir.”

VUCA ortamlarının yarattığı belirsizlikte güvenle ilerleyebilmek için, görüyoruz ki, su gibi olup kendimize, yeni koşullar dahilinde, akacak yeni yollar bulmamız gerekiyor. Koşullar değişince, alışageldiğimiz yollar bize geçit vermeyecektir; konfor alanımızdan çıkmamız, cesaretle yeni yollar denememiz gerekiyor. Kendimizi geliştirip dönüştürmemiz gerekiyor. Kendimize yükleyeceğimiz yeni işletim sisteminin en önemli gereklerinden bir tanesi adaptasyon kabiliyetimizi geliştirmektir, yeni koşullara uyum sağlamanın yolunu hızlıca bulmak için kendimizi hızlıca geliştirip dönüştürmeyi öğrenmektir. Ancak, hepimiz biliyoruz ki, bu hiç de kolay değil.

Sebeplerden biri, beynin yeni bilgileri işleme yöntemiyle ilgilidir. Beynimiz, neredeyse yaptığımız her eylemi otomatikleştiren “davranışsal senaryolar” veya zihinsel senaryolar yaratır. Örneğin, küçüklükten itibaren, ayakkabılarımızı bağlarken gerekli olan fiziksel hareketler için davranışsal bir senaryo oluşturuyoruz. Zamanla pratik yaparak bu senaryo sonunda yerleşir ve eylemi o kadar kolay ve otomatik hale getirir ki, bir daha asla üzerine düşünmeyiz. Zihinsel senaryolar dünyamızı basitleştirir, bizi daha verimli hale getirir ve daha hızlı bir şekilde, daha az çabayla hareket etmemize yardımcı olur. Bu senaryolar sadece eylemlerimizi değil, aynı zamanda algıladığımız ve inandığımız şeyleri de etkilerler. Zihinsel senaryolarımız ile örtüşmeyen şeyleri fark etmeme eğilimindeyizdir. Zihinsel senaryolarımızın bize ‘kötü’ ya da ‘imkânsız’ olduğunu söylediği şeyleri otomatik olarak reddederiz ve denememe eğilimine gireriz. Bu senaryoların verimliliği, beraberinde bir dezavantajı da getirir: dikkatimizi çevremizden bize gelen önemli bilgilerden uzaklaştırabilirler. Zaman içinde oluşan bu zihinsel senaryolarımız; bizi bir durumun gerçekliğini görmezden gelmeye zorlar, tanıdık olmayan sinyalleri göz ardı eder, bir durumu eksik görmemize yol açabilir. Yeni bir durumun gerçeklerini anlamayı ve kabul etmeyi reddederek “bunu her zaman böyle yaptık” fikrine inatla tutunmamıza da neden olabilir. Geçmişte işe yarayan şeyleri, geleceğe genelleme eğilimine gireriz. Bu yüzden, herhangi bir konu ile ilgili aldığımız kararlarımız, çoğunlukla otomatikleşmiş eylemlerimize dayanır.

Beynimizin bu özelliği, konfor alanımızdan çıkmak ve yeni koşullara uyum sağlamak için gerekli değişimi gerçekleştirmemizi zorlaştırıyor. Zihinsel senaryolarımız bizi katı, değişime karşı dirençli ve yeni yollar öğrenmeye ve benimsemeye isteksiz hale getirebilir. Bu da VUCA ortamlarının yarattığı belirsizlikte hayatta kalma ve başarılı olma becerimizi olumsuz etkileyebilir. Gerçek şu ki, herkesin beyni aynı şekilde işler! Peki, nasıl oluyor da bazı insanlar bu konuda diğerlerine göre daha başarılı olabiliyor; belirsizliğin tavan yaptığı koşullar altında dahi sakin bir şekilde, kendine ve çevresindeki kişilere liderlik yaparak koşullara uyum sağlayacak değişim sürecinden geçebiliyor ve koşullara hızlıca adapte olabiliyor? İşte bu noktada, nörobilim imdadımıza yetişiyor. Son yıllarda nörobilim alanında yapılan araştırmalar, beynimizin kendini değiştirme ve adapte etme kabiliyeti olan ‘nöroplastisite’ özelliğini ortaya çıkarmış. Beynimizin bu özelliği sayesinde genlerimiz ve bulunduğumuz çevre kaderimiz olmaktan çıkıyor, ‘insan 7’ sinde neyse 70’ inde odur’ deyimi sadece konfor alanına işaret eden bir deyim olduğundan dolayı geçerliliğini yitiriyor. Özetle; ihtiyaç duyduğumuz yeni işletim sistemini kendimize yükleyebiliriz, bu yeni işletim sisteminin önemli bir özelliği olan adaptasyon kabiliyetimizi geliştirebiliriz! ‘Nöroplastisite’ hakkında daha fazla bilgi isterseniz, bu konuda yazmış olduğum blog yazısını okumanızı tavsiye ederim:

LİNK

Bu bölümde size, VUCA ortamlarının yarattığı belirsizlik içinde başarılı bir şekilde ilerleyebilmek için adaptasyon kabiliyetinizi nasıl geliştirebileceğinize dair birkaç ipucu vereceğim:

  • Kendinizi bir fikri reddederken yakaladığınızda, davranışınızı hangi zihinsel senaryoların etkilediğini düşünün. Zihinsel senaryolarımız çok sinsidir. Biz hiç farkında olmadan, otomatik olarak devreye girmiş oluyorlar. Bu konuda bilinçli olarak ‘uyanık’ olmaya kararlı olun. Liderliğinizi geliştirmenin yolu odağınızı, bilinçli bir şekilde doğru yerde tutmaktan geçer.
  • Gözlem ve çıkarım, gerçek ve varsayım arasında ayrım yapın. Bu ayrımları hem siz yapın hem de çevrenizdeki kişilere bu ayrımı yapmaları için yardımcı olun. Zihinsel senaryolarımız kolaylıkla, gerçeklikle ilgisi olmayan çıkarım ve varsayımlara yol açabilir. Diğerlerinin de dikkatini bu olasılığa çeken kişi siz olun.
  • Alışkanlıktan, her şeyi her zaman ‘kitabına uygun’ mu yaparsınız? Bu her konu için gerekli mi acaba? Standart prosedürleri daha esnek bir şekilde uygularsanız ne olur? Alışkanlıklarınızı gözden geçirin ve sorgulayın. Hangileri size fayda sağlıyor, hangileri katı, hangileri yeni koşullara adapte olma konusunda sizi engelliyor, inceleyin!
  • Uzun süre aynı görevde olduğumuzda, statükoya alışma eğiliminde olabiliriz, alışkanlık ve körlük oluşturabiliriz. Gelişmeye ve dönüşmeye devam etmek için alışkanlıkları kırmak zor olabilir. Başkasının gözünden kendinize, yaptığınız işlere, alışkanlıklarınıza ve performansınıza bakın. Koşullara uyum sağlama, yenilik getirme, kendinizi geliştirip dönüştürme konusunda kendinizi başkalarının gözünden bakarak değerlendirin. Yarın ayrılırsanız, peşinizden gelen kişi işleri iyileştirmek için ne yapardı? Nasıl davranırdı? Bu değişiklikleri kendiniz yapmak için harekete geçin!
  • VUCA ortamlarının karmaşık zorluklarla dolu hızlı değişim gündeminde, sorunları çözme yeteneği daha da önemli hale geliyor. Adaptasyon yeteneği yüksek kişiler; problem çözmede daha uyumlu, metodik ve organize bir yaklaşımı tercih ederler. Tamamen yeni bir çerçeve geliştirmek yerine mevcut çerçeve içinde çalışarak bir probleme çözüm aramaları daha olasıdır. Yenilikçiler ise problem çözmede daha az düzenli, daha alışılmadık bir yaklaşımı tercih ederler ve çoğunlukla kalıpların dışında düşünerek çözüm ararlar. Biri işleri daha iyi yapmak isterken, diğeri işleri farklı yapmaya çalışır. Siz en çok hangi yaklaşımı kullanarak problem çözüyorsunuz? Ekibinizdeki kişiler en çok hangi yaklaşımı kullanarak problem çözüyorlar? Aşırı uyum sağlayan veya aşırı yenilikçilerden oluşan bir yönetim takımı oluşturmaktan sakının. Sizin gibi düşünmeyen, problemlere sizin gibi yaklaşmayan kişilerin takımınızda olmasını sağlayın, onların güvenli bir şekilde kendilerini ifade etmelerini sağlayacak ortamı yaratın, onların bakış açılarını değerlendirin. VUCA ortamlarında problem çözmek ve doğru kararları almak kolay değildir. Ancak ne kadar farklı bakış açısından problemi irdelerseniz, o kadar daha iyi ve katılımcı kararlar alma şansınız artar.
  • Artık biliyoruz ki, sınırlarımızı zorladığımızda ve bilinçli bir şekilde konfor alanımızın dışına çıktığımızda gelişim gösterebiliyoruz. Kendinizi gözden geçirin. Eski bilgi ve deneyimlerinize dayanarak mı iş yapıyorsunuz? Becerileriniz ne kadar güncel? Başkalarını eyleme geçirmek için unvanınızı ne kadar kullanıyorsunuz? Son derece zeki ve yetkin çalışanların olduğu günümüz çalışma ortamlarında, kendimizi sürekli geliştirerek ve yeniden keşfederek güncel koşullara uyum sağlamalıyız. Liderlik gelişimi konusunda ünlü Warren Bennis; “Rethinking the Future” adlı kitabında liderlerin liderlik tarzlarını yeniden düzenlemelerinin ve uyum sağlamaya devam etmelerinin önemini, yılan metaforunu kullanarak tarif ediyor: “Yılanlar ne yapar? Derilerini değiştirirler! Bu, gelişmeye ve dönüşmeye devam etme meselesidir ve yöneticilerin olağanüstü uyum sağlama yeteneğine sahip olması gerektiği anlamına gelir.” Gelişme ve dönüşme meselesi, organizasyondaki her seviye için geçerlidir. Liderler ya değişimde başarılı olacak, ya da yok olma riski ile karşı karşıya kalacak. Warren Bennis’ in şu sözleri, bu gerçeği çarpıcı bir şekilde özetliyor: ‘’Kendilerini tekrar tekrar yeniden yaratamayan insanlar, başkalarından ödünç aldıkları bakış açıları ile, ikinci sınıf fikirlerle ve öne çıkmak yerine başkalarını takip etmekle yetinmek zorundalar!’’ Böyle bir yaklaşımda olan liderlerin, VUCA dünyasında uzun vadeli ayakta kalmasının zor olduğunu hepimiz biliyoruz.

Adaptasyon yeteneğimiz sadece “sahip olması güzel bir yetkinlik” değildir, VUCA ortamlarının yarattığı belirsizlikte güvenle ilerleyebilmemizi sağlayacak yeni düşünce yapısının temel taşlarından bir tanesidir. Bu yeteneğimizi geliştirmeyi öğrenemezsek hayatımızın her alanında oyundan eleneceğiz! Görüyoruz ki, fiziksel beyin yapımız; değişmemizi, öğrenmemizi, dönüşmemizi mümkün kılıyor. Kendimizi, tüm özelliklerimizi, kendi lehimize kullanabiliriz; önemli olan küçük adımlarla bu konuda kas geliştirmeye başlamak. Hem de hemen, bugün!

Bu yazı dizisinin devamında, günümüz VUCA ortamlarının getirdiği belirsizliklerde güvenle ilerlemek için kendimize yüklememiz gereken işletim sisteminin diğer önemli özelliklerini anlatacağım.

“Tüm başarısızlıklar, uyum sağlayamamaktan gelir; tüm başarılar, başarılı adaptasyonlardır. ” Max McKeown

social position

Bu gönderiyi paylaş